"Sima'nın
eviyle gideceği yer birbirinden çok uzak değildi. Böyle
giyinmişken yürümek biraz rahatsız edici olduğu halde taksiye
binmemiş, yine sıkıcı ve ürkütücü bir bekleyişe giderken
kendiyle baş başa olmayı seçmişti.
Yılın
son gününün kalabalığı, coşkusu, geleceği sanılan değişim,
insanların hiç değilse bir gece rahatlamak için harcadıkları
çabalar, gençlerdeki umut, yaşamın kaygılarına kapılmışlardaki
bıkkın telaş, yaşlılardaki yorgunluk ve geçmişe özlem
kalabalığın gözlerinde hissediliyordu.
Sima
piyango bileti, yılbaşı süsü ve oyunu satanları görünce
üzülüyordu. Bu sahte mutluluk çağrısında büyük bir acı
gizliydi. Kan kanserine yakalanmış bir çocuğun doğum günündeki
umutsuz mutlu olma ve neşeli olma çabası, tüm kahkahalara, güzel
sözlere karşın gözlerdeki acının silinememesi gibi. İnsanlar
da bir gecelik kaçışın, milyonlarca liralık kazanılamayacak
ikramiyelerin hiçbir sorunlarını çözmeyeceğini biliyorlar, yine
de kendilerini buna kaptırmaya çalışıyorlardı.
'Keşke
herkesin kazanabileceği bir çekiliş olabilseydi' diye düşündü
Sima. Ama o zaman da yalnızca verilen paralar geri alınmış
olacağı için kimse özel bir sevinç yaşamayacaktı. Dışarıdan
büyük bir destek sağlanıp ek ödüller konması da günümüz
koşullarında olanaksızdı, kim bir başkası için karşılığını
almayacağı bir bedeli öderdi ki? Üstelik böyle bir durumda bile,
herkesin kazandığı bir ikramiyeyi kazanmanın insanları ne kadar
mutlu edebileceği konusunda kuşkuları vardı." (1)
"Bu
yeni yıldan neler bekliyoruz? Neler yapmayı hayal ediyoruz?"
diye soran Ayça Uyar'a neler söyleyebileceğimi düşünürken
geçen yılın sonunda yazdığım öyküden bir bölümle başlamaya
karar verdim. Her yılın son gününde bir anlamda aynı olayları
yeniden yaşıyoruz. Dünya güneşin çevresinde bir tur daha atmış,
bizler yaşamın gizemli yolunda on iki aylık yeni bir deneyim
kazanmış oluyoruz. Duygu Özlem Demir Eshikumo gibi önceki yıl
yaşamına yeni bir güzellik katılmış anneler için yeni yılın
çok farklı olacağına kuşku yok.
Yeni
yıl dilekleri, umutları ve kararlarıyla yeni yıl düşleri ve
gerçekleri arasında önemli ayrımlar var.
Dileklerin
karşılanmasını yıldızlardan, umutların gerçekleşmesini
insanlardan, kararların uygulanmasını ise kendimizden bekliyoruz.
Düşlerimizle umutlanıyor, mutlu oluyor, ama gerçekleri yaşıyoruz.
Geçtiğimiz
yıl tüm iletişim olanaklarına karşın insanların birbirini
duyamadığı, dinlemediği, anlamadığı, aralarında duvarların
yükseldiği bir yıl oldu. Kişisel yalnızlıklar her zaman
olabilir. Ama yalnızlığın toplumsallaşması, farklı düşünenler
arasında uçurumların derinleşmesi yaşamı çok zorlaştırabilir,
bir daha asla onarılamayacak yaralar açabilir.
Kurduğum
düşte, farklı düşünenlerin kendilerine daha çok güvenebildiği,
herkesin birbirine hoşgörüyle ve sevgiyle baktığı, aynı
dünyayı ve geleceği paylaştığını unutmadan sorunları
gerçekten çözmeye, birbirini anlamaya çalıştığı yeni bir
dünya, yeni insanlar var.
Bunları
düşününce yeni yıldan en önemli beklentimin düşlerimin
gerçeğe biraz daha yaklaşması olduğunu anladım. Kalabalıkların
içine özgürce karışabileceğim, insanların korkmadan sokaklarda
özgürce yürüyebileceği, birbirini anlayacağı, hoşgörüyle
bakacağı, seveceği, onaylamasa bile katlanmayı öğreneceği
günler diledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder