Yaşadığımız
çağda paylaşmak artık yeni anlamlar taşıyor.
"Paylaştığımız
bu ortamda insanlığın çağlar boyunca geliştirmiş olduğu bilgi
birikiminin ve teknolojinin sonuçları kullanılıyor." Yeni
koşulların bana katkılarından birisi de onlar olmadan belki hiç
yazmayacağım, aklıma bile gelmeyecek "Selim ile Sima"
öykü dizisi oldu. (1)
Değişimin
boyutlarını düşünürken hızlı iletişimin insanlara bakışımı
da değiştirmiş olduğunu gördüm.
Geçmişteki
yaklaşımım biraz farklıydı. İnsanları her yönüyle temel
özelliklerini taşıyıp yansıtan bir bütün olarak görürdüm.
Genel
kabul gören niteleme sözcükleri o görüşe ait görüntünün
kafamda belirmesine neden olurdu. Sağcı, solcu, liberal, futbolcu,
devrimci, faşist, dinci, apolitik, tarafsız, entel, entelektüel,
aydın, akla gelebilecek ve henüz keşfedilmemiş tüm sıfatlar,
bunların her biri sanki aynı kişiyi tanımlıyormuş gibi
gözlerimin önüne algılarımla seçilmiş bir fotoğrafı
getirirdi.
Oysa
şimdi oldukça farklı bakıyorum. Evet, herkesin dünyaya bir
bakışı, kendini, çevresini, geçmiş ve geleceği bir
değerlendirme biçimi var. Bu, önemli ölçüde yaygın politik
görüşler ve ideolojilerden kaynaklanıyor, onlara yaslanıyor
olabilir ama temel bir nokta gözden kaçırılmamalı. Dışarıdan
bakıldığında görünen görüşler yalnızca yüzlere yapışmış
maskelerdir. Bunun nasıl bir insana ait olduğu apayrı bir konudur.
Nefret ettiğimiz bir maskenin arkasında dürüst, inanmayı ve
sevmeyi bilen, doğaya ve insana saygılı, çevreye ışık saçmaya
ve gelecek için umut vermeye hazır aydınlık bir kişilik
olabilir. Çok yakın gibi gördüğümüz bir başkası tam tersi,
doğruluğuna inandığımız düşüncelerin çok yanlış bir
yorumuyla yaşama aykırı bir açıdan bakıyor olabilir.
İşte
zamanın bana verdiği en önemli bilgi bu. İnsanın, kişiliğin ve
düşünce sisteminin, yaşama ve tarihe bakış açısının
önyargısız olarak gelişmesinin önemi. Bununla sağlam bir temel
oluşuyor. Ortaya insana, doğaya, yaşama değer veren bir birey
çıkıyor. Bu nitelikte birinin, yanlış bir politik ve ideolojik
bir yapılanma içinde olsa bile, insana, topluma ve doğaya ters
işler yapması, yapılan yanlışlara sessiz kalması kolay olmuyor.
Kuşkusuz
bu kişilere insanların temel hak ve özgürlüklerini savunmak,
yaşama değer katmak, terslikleri doğrulara çevirmek için önemli
görevler düşüyor.
Bütün
ideolojilerin aydınlık, içten, duru, düşünen güzel sesleri!
İçinde bulunduğunuz kümelerin tek yanlı yönlendirmelerine
kapılıp gitmeyin. Ön yargılarınızı bir yana bırakın.
Paylaşın.
Birleşin!
....
İnsan
ilk paylaşım deneyimini ne zaman yaşar? Doğanın en büyük
mucizelerinden birini bir kez daha yaratmak üzere sperm yumurtayla
buluştuğu anda mı? Yaşamı boyunca arayacağı ve belki bir daha
hiçbir zaman yeniden ulaşamayacağı o rahat, güvenli bölgede,
anne karnında duyduğu ilk sesler ve sözlerle mi? Sevgiyle ve
sıcaklıkla fısıldanan güzellikler ya da öfke ve nefretle
haykırılan kavga fırtınalarıyla mı? Uzaktan gelen tatlı bir
müzik, ya da küfür ve yumruk sesleriyle mi? Hiçbir şey
anlamadığı sanılan bir sırada meraklı gözleriyle baktığı
hastane odasında mı? O ana gelene dek bağlı olduğu annesiyle
paylaştığı, ondan çektiği suyu ve besinleriyle mi? "Treninle
biraz da kardeş oynasın" diye aldığı ilk uyarıyla mı?
Daha önce yalnızca misafir olarak gelen kardeşin evin kendisinden
birkaç yaş küçük üyesi olarak gitmemek üzere aralarına
katılmasıyla mı? Oyuncaklarını ve sevilmenin sıcaklığını
onunla paylaşmak zorunda kaldığı anda mı? Kreşe, çocuk
yuvasına, ana okuluna gidip kendisi gibi birçok çocuk olduğunu,
pek de özel olmadığını anladığı anda mı? Eğitimin yanlış
politikalarının acımasız çarklarına kapılıp en öne geçme
yarışı içerisinde çocukluğunu, kişiliğini, duygularını,
isteklerini, benliğini, yaşamdan beklentilerini bir yana bırakıp
kendisini olmadığı ve olmak istemeyeceği birisi yapmaya çalışmaya
başladığı anda mı?
....
Sporun
amacı yarışmak mı, paylaşmak mıdır?
Diğerlerini
alt etmek, herkesi geride bırakmak mı, yoksa gücü oranında
yapabileceğinin en iyisini yapmak mıdır?
ABD'li
bisikletçi Lance Armstrong bisiklet sporunun en önemli
organizasyonu Fransa Bisiklet Turu'nu aralıksız yedi kez kazanarak
gelmiş geçmiş en büyük bisikletçi olarak kabul görmüş.
Yaşamının
acı dönemlerinden birini 2 Ekim 1996'da üçüncü aşama testis
kanseri olduğu ve hastalığın beynine sıçradığı anlaşıldıktan
sonra geçirmiş. Yaşama şansının yüzde 40 olduğu
söyleniyormuş. Ama aylarca süren kemoterapi tedavisi sonrasında
kanseri yenerek yaşama ve pistlere dönmeyi, yeni ödüller
kazanmayı başarmış.
Onu
başka bir kötü olay daha bekliyormuş.
24
Ağustos 2012'de ABD Anti-Doping Ajansı (USADA), doping yaptığı
gerekçesiyle Lance Armstrong'un 1 Ağustos 1998'den bu yana elde
ettiği bütün başarılarla, 1999 ile 2005 yılları arasındaki
yedi Fransa Bisiklet Turu şampiyonluğunu elinden almış ve
sporcuyu ömür boyu pistlerden men etmiş. (2)
22
Ekim 2012'de Uluslarası Bisikletçiler Birliği (UCI) yaşam boyu
yasak ve unvanların alınması kararını onaylamış. (3)
Tedavi
amaçlı kullanılan bazı ilaçların doping etkisi yapabildiği,
testlerde bunun doğrulanabildiği söyleniyor. Ama bilerek bu yola
başvuranlar da oluyor.
Öne
geçmek için yaptığı spora, kendisi için çok değerli olması
beklenen bu etkinliği paylaştığı izleyicilerine ve arkadaşlarına
ihanet etmek kolay anlaşılır bir iş değil.
Birçok
sporcunun başına buna benzer acı olaylar geldi, geliyor. Bu, en
iyi olmak için büyütülen kişisel bir hırsın sonucu mu? İnsanın
genel doymazlığından mı kaynaklanıyor? Yoksa doğanın bir
yasası mı güçlü olanın ayakta kalması, yaşam savaşında
yenilmemek için her yolu denemenin, bazen riskleri göze almanın
gerekmesi?
Kişisel
hırsla toplumdaki paylaşma kültürü arasında nasıl bir ilişki
vardır?
Yaratıcı
çekişme, ürettiklerini paylaşma, iyi ve doğruyu birlikte arama
isteği yıkıcı, yıpratıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı,
hatta öldürücü olabilen öne geçme, yenme ve yok etme hırsından
nasıl etkilenir?
Paylaşmayı
bilmek eşit haklara dayalı bir ortaklığı, karşıdakinin
üstünlüğünü sorun etmeden onu dünyayı kaplayan büyük ve
tek takımın bir parçası olarak görmeyi sağlar.
Dostluğu,
kardeşçe yarışmayı, birlikte gelişmeyi, başkalarının
başarısından da kendisininmiş gibi mutlu olmayı öğretmesi
beklenen sporda bile böyle büyük tatsızlıkların yaşanabilmesi
ne kadar acı!
....
Lalabey
Paylaşım'ın başlattığı sorgulama iletişim olanakları
arttıkça paylaşmanın beklendiği gibi kolaylaşmadığını
söylüyor. (4)
Yine
de yollar yürüdükçe biter, sınırlar konuştukça kalkar.
Söz
söyleme ve iletme biçimlerinin yepyeni bir boyuta taşınmış
olduğuna kuşku yok.
Er
ya da geç birbirimizi anlayacağımız, özgürce ve saygıyla
paylaşıp hep birlikte ileriye yürüyebileceğimiz koşullar
olgunlaşacaktır.
Maskelerin
ardındaki aydınlık yüzler ortaya çıkacak, dünyayı eşitliğin
ve paylaşmanın gücü kaplayacaktır.
1.
Mehmet Arat, Teşekkür ve "Yılın Son Günü" için bir
randevu,
http://blog.milliyet.com.tr/tesekkur-ve--yilin-son-gunu--icin-bir-randevu/Blog/?BlogNo=384210
2.
Lance Armstrong, http://tr.wikipedia.org/wiki/Lance_Armstrong
3.
Lance Armstrong, http://en.wikipedia.org/wiki/Lance_Armstrong
4.
Paylaşımın Anatomisi, http://paylasim.lalabey.com.tr/?p=7055
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder