Bir
mağarada çok eskiden kalmış resimler bulunması önce çok
kişinin dikkatini çekmedi. Büyük bir yenilik yoktu bunda.
Neredeyse bir kenara bırakıvereceklerdi ellerine geçen değerli
hazineyi. Ama bilim insanlarından birisi on binlerce yıl öncesinden
gelen basit çizgilerdeki öyküyü gördü. Önce tam anlamadı.
Küçük resimlerin hiyeroglif yazısına benzer düzenli bir yapısı
vardı ama ilkeldiler. Sabırla baktı, düşündü, not aldı,
yeniden inceledi, değiştirdi, arada başka kaynaklara yönelip daha
doğru okumak için ipuçları bulmaya çalıştı. Kimin yazdığını
hiçbir zaman öğrenemeyeceği öykü aklında belirmeye başladı.
Bir tarihe rastlamadı. Ama resimlerin bulunduğu yer, çizgilerin
yapısı, çevrenin diğer özellikleri taş devrini gösteriyordu.
İnanılamayacak
kadar büyük bir olaydı bu. Eski çağlardan gelen bir öyküyle
karşılaşmak, onu çözmeye çalışmak, geçmişin özel bir
yanına ulaşan ilk kişi olmak.
En
büyük şaşkınlığı resimlerin dilinin inceliklerini öğrendikten
sonra okuduğu satırların getirdiği sürprizle yaşadı. Sanki
geçmişten değil gelecekten gelen bir yapıttı karşısındaki.
Yaklaşımı, söylemindeki incelik, sözcüklerle yaptığı
resimler olağanüstüydü. Oysa kendisinin katkısı çok sınırlı
olacaktı. İnce çizgilerin anlattıklarını çağdaşları okusun
diye kendi dilinde yazacaktı.
"Bu
bulduğum tarihte yazılmış ilk bilimkurgu öyküsü olabilir"
diye mırıldandı. Klavyenin tuşlarına dokunmaya başladı.
....
Bugün
yine mağarada kaldım. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Nedense son
zamanlarda hep kötüyüm. Belki de aylarca ava gidenlerin en güçsüzü
olarak, üstelik de pek bir işe yaramadan koşup durmanın verdiği
bir yorgunluktur bu. Gerçekten kıpırdayacak durumda değildim.
Kalkmakta zorlandığımı görünce önce öfkeli sesler çıkardılar,
sonra bırakıp gittiler. Kadınlar da hiç sevgi dolu bakmıyorlar.
Ne onlara yardım edebiliyorum, ne diğer gençler gibi gidip yiyecek
getirebiliyorum.
Çocukluğum
duvarlardaki çizgilere bakarak geçti. Her gün onlarda yeni bir
güzellik buldum, farklı anlamlar yakaladım. En iyi, belki de tek
arkadaşıma gördüklerimi anlatmaya çalıştım. Önce şaşırdı,
kızdı, saçmaladığımı düşündü, boş işlerle uğraşmayı
bırakmamı ister gibi baktı. Biliyordum, herkes gibi onun da
beklentisi daha güçlü olmam, iyi koşmam, avlanabilmemdi. Ama ben
yapamıyordum işte, hemen yoruluyordum. Kollarımın gücü en zayıf
hayvanı bile yakalamaya yetmiyordu. Hastalanıp içeride kaldıkça
resimleri farklı gözle görmeye başladım. Ne çok bilgi
aktarıyorlardı. Nerede ve nasıl avlanılacağıyla ilgili ince
ipuçları veriyorlardı. Bunları anlatmaya çalıştım. Sonunda
Kogu resimleri benim gibi görmeyi başardı. Atalarımızın
geliştirdiği stratejiyi tüm incelikleriyle uygulamanın yollarını
buldu. Ertesi gün geldiğinde çok mutluydu. Bana sarılıp teşekkür
etti.
Zaman
geçtikçe Kogu'nun topluluğumuz içindeki etkinliği arttı. Çok
akıllı, üstelik güçlüydü. Gelişmeye ve öğrenmeye açıktı.
Genç yaşlı, kadın erkek herkese saygıyla yaklaşıyor, onlara
değer veriyor, karşılığını da bilgiyle alıyordu. Benim de
yalnızca arkadaşı olduğum için değil, farklı baktığım ve
yaşamlarımızı kolaylaştıran küçük yardımlarda bulunduğum
için özel bir yerim vardı.
Kogu'nun
ve benim yaşadıklarımızı, çocukluğumuzdan beri geçirdiğimiz
değişimi düşününce geleceğin de çok farklı olacağını
anladım.
Daracık
bir mağarada duvara karalanmış küçük resimler bize ne kadar
büyük bir katkı sağlamıştı. Bu bilgileri Kogu'ya aktarırken
benim çizdiklerim artık resimlerden fazlasını anlatıyordu. Kısa
sürede bunları yaşadığımıza göre yeni bir çağ geliyor
olmalıydı. Bilgi başkalarına ulaştıkça onlar da gelişecekler,
bilginin paylaşılma hızı artacaktı. Benim duvara çizerek
anlattıklarımı belki yapraklara kazıyarak çoğaltacak, binlerce
kişiye ulaştırabileceklerdi. Bunları dünyaya dağıtmanın
yollarını bulacak, bilgi yüklü yeşil parçaları kuşlarla
bulutların üzerine, dünyanın her yanına taşıyacaklardı. Öyle
bir an gelecekti ki, dünyanın tüm mağaralarındaki insanlar aynı
bilgiyi paylaşıp en iyi av yöntemlerini uygulayabileceklerdi.
Belki de bulduklarını dumana, hatta ışığa yükleyip anında
herkese ulaştırabileceklerdi.
Ama
geleceğe biraz daha dikkatli bakınca korkuyla titredim.
Kogu'ya
benzer birini görüyordum çünkü. Belki de onun torunlarından
biriydi. Bilgiye düşman olmuştu, gücünün elinden kayıp
gitmesinden korkuyordu. Çizgileri, yaprakları, başkalarına
yardımı olabilecek ne varsa yok etmeye çalışıyordu. Tüm
kontrolu elinde tutmak, sahip olduklarını yalnızca kendisine
saklamak istiyordu. Resimleri siliyor, yaprakları parçalıyor,
bilgi dumanlarının dünyaya dağılmasını önlemeye çalışıyor,
paylaşanları korkutuyor, karanlık mağaralara hapsediyor, hatta
öldürüyordu.
Ne
yapacağımı bilemedim. Geleceği kurtarmak için artık durmalı,
Kogu'ya yardım etmekten vazgeçmeli miydim? Yoksa bilginin her zaman
doğru yolu bulacağına inanıp yolumda yürümeli miydim?
Bilgiden
vazgeçemedim ama kötü düşlerim de bitmedi. Hep başkalarına
zarar veren insanları görmeye başladım. Önce taşlar ve
sopalarla, sonra ateş toplarıyla, sonra gökten yağdırdıkları
ölüm denizleriyle başkalarını kontrol etmeye çalışıyorlardı.
Bilgi
bilime ulaşınca tehlike büyüyor muydu? Bugünümüzü kurtarırken
geleceğimizi mi karartıyorduk?
Bilemedim.
Ben yaşamının çoğunu mağarasında geçirmiş Bulgo tüm bunlara
ne diyebilirdim ki? Yapabileceğimden çok fazlasını zaten
yapmıştım. Artık insan yeni bir yola girmişti. Pek de iyi
bitmeyebilecek bir yarışta toprağı, yağmurları, ağaçları,
ekinleri, hayvanları, bulutları, suları, gökyüzündeki
yıldızları kontrol etmeye çalışacak, başarılı oldukça
kendine daha fazla tapacaktı. Sonra tüm yaptıklarını yapraklara
işleyecek, bunlarla övünecekti. Ama tüm bunlara karşı çıkanlar
da olacaktı. (1)
Yorgunluk
içinde mağaranın bir köşesine çekilip uzandım. Kendi görevimi
tamamlamıştım. Bundan sonrası torunlarımın işiydi.
....
Bilim
insanı öyküyü sözcüklere aktarmayı tamamladı.
Eski
Mısır'daki hiyerogliflerin tarihinin milattan 3000 yıl öncesine
kadar uzandığını biliyordu. (2) Sümer yazıları 4000'lere,
mağara resimleri 30 bin yıl ve daha öncesine uzanıyordu. (3) Ama
böyle bir öyküye ulaşmak, Bulgo ve Kogu'yu tanımak gerçekten
olağanüstüydü. Bulgo'nun öngördüğü gibi bunu dünyayla
paylaşmalıydı.
Kısa
bir süre sonra iletişim kanalları haberi evrenin tüm alıcılarına
göndermeye başladı.
"İlk
bilimkurgu öyküsü dünya gezegeninin Afrika kıtasındaki bir
mağarada bulundu."
1.
Mehmet Arat, Doğa'nın En Büyük Yanlışı: İnsan,
http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
2.
Attic Designs, The History of Hieroglyphics,
http://www.ancient-egypt-online.com/history-of-hieroglyphics.html,
2008
3.
The History of Writing, http://www.historian.net/hxwrite.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder