18 Eylül 2015 Cuma

İlk Bilimkurgu Öyküsü


Bir mağarada çok eskiden kalmış resimler bulunması önce çok kişinin dikkatini çekmedi. Büyük bir yenilik yoktu bunda. Neredeyse bir kenara bırakıvereceklerdi ellerine geçen değerli hazineyi. Ama bilim insanlarından birisi on binlerce yıl öncesinden gelen basit çizgilerdeki öyküyü gördü. Önce tam anlamadı. Küçük resimlerin hiyeroglif yazısına benzer düzenli bir yapısı vardı ama ilkeldiler. Sabırla baktı, düşündü, not aldı, yeniden inceledi, değiştirdi, arada başka kaynaklara yönelip daha doğru okumak için ipuçları bulmaya çalıştı. Kimin yazdığını hiçbir zaman öğrenemeyeceği öykü aklında belirmeye başladı. Bir tarihe rastlamadı. Ama resimlerin bulunduğu yer, çizgilerin yapısı, çevrenin diğer özellikleri taş devrini gösteriyordu.

İnanılamayacak kadar büyük bir olaydı bu. Eski çağlardan gelen bir öyküyle karşılaşmak, onu çözmeye çalışmak, geçmişin özel bir yanına ulaşan ilk kişi olmak.

En büyük şaşkınlığı resimlerin dilinin inceliklerini öğrendikten sonra okuduğu satırların getirdiği sürprizle yaşadı. Sanki geçmişten değil gelecekten gelen bir yapıttı karşısındaki. Yaklaşımı, söylemindeki incelik, sözcüklerle yaptığı resimler olağanüstüydü. Oysa kendisinin katkısı çok sınırlı olacaktı. İnce çizgilerin anlattıklarını çağdaşları okusun diye kendi dilinde yazacaktı.

"Bu bulduğum tarihte yazılmış ilk bilimkurgu öyküsü olabilir" diye mırıldandı. Klavyenin tuşlarına dokunmaya başladı.

....

Bugün yine mağarada kaldım. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Nedense son zamanlarda hep kötüyüm. Belki de aylarca ava gidenlerin en güçsüzü olarak, üstelik de pek bir işe yaramadan koşup durmanın verdiği bir yorgunluktur bu. Gerçekten kıpırdayacak durumda değildim. Kalkmakta zorlandığımı görünce önce öfkeli sesler çıkardılar, sonra bırakıp gittiler. Kadınlar da hiç sevgi dolu bakmıyorlar. Ne onlara yardım edebiliyorum, ne diğer gençler gibi gidip yiyecek getirebiliyorum.

Çocukluğum duvarlardaki çizgilere bakarak geçti. Her gün onlarda yeni bir güzellik buldum, farklı anlamlar yakaladım. En iyi, belki de tek arkadaşıma gördüklerimi anlatmaya çalıştım. Önce şaşırdı, kızdı, saçmaladığımı düşündü, boş işlerle uğraşmayı bırakmamı ister gibi baktı. Biliyordum, herkes gibi onun da beklentisi daha güçlü olmam, iyi koşmam, avlanabilmemdi. Ama ben yapamıyordum işte, hemen yoruluyordum. Kollarımın gücü en zayıf hayvanı bile yakalamaya yetmiyordu. Hastalanıp içeride kaldıkça resimleri farklı gözle görmeye başladım. Ne çok bilgi aktarıyorlardı. Nerede ve nasıl avlanılacağıyla ilgili ince ipuçları veriyorlardı. Bunları anlatmaya çalıştım. Sonunda Kogu resimleri benim gibi görmeyi başardı. Atalarımızın geliştirdiği stratejiyi tüm incelikleriyle uygulamanın yollarını buldu. Ertesi gün geldiğinde çok mutluydu. Bana sarılıp teşekkür etti.

Zaman geçtikçe Kogu'nun topluluğumuz içindeki etkinliği arttı. Çok akıllı, üstelik güçlüydü. Gelişmeye ve öğrenmeye açıktı. Genç yaşlı, kadın erkek herkese saygıyla yaklaşıyor, onlara değer veriyor, karşılığını da bilgiyle alıyordu. Benim de yalnızca arkadaşı olduğum için değil, farklı baktığım ve yaşamlarımızı kolaylaştıran küçük yardımlarda bulunduğum için özel bir yerim vardı.

Kogu'nun ve benim yaşadıklarımızı, çocukluğumuzdan beri geçirdiğimiz değişimi düşününce geleceğin de çok farklı olacağını anladım.

Daracık bir mağarada duvara karalanmış küçük resimler bize ne kadar büyük bir katkı sağlamıştı. Bu bilgileri Kogu'ya aktarırken benim çizdiklerim artık resimlerden fazlasını anlatıyordu. Kısa sürede bunları yaşadığımıza göre yeni bir çağ geliyor olmalıydı. Bilgi başkalarına ulaştıkça onlar da gelişecekler, bilginin paylaşılma hızı artacaktı. Benim duvara çizerek anlattıklarımı belki yapraklara kazıyarak çoğaltacak, binlerce kişiye ulaştırabileceklerdi. Bunları dünyaya dağıtmanın yollarını bulacak, bilgi yüklü yeşil parçaları kuşlarla bulutların üzerine, dünyanın her yanına taşıyacaklardı. Öyle bir an gelecekti ki, dünyanın tüm mağaralarındaki insanlar aynı bilgiyi paylaşıp en iyi av yöntemlerini uygulayabileceklerdi. Belki de bulduklarını dumana, hatta ışığa yükleyip anında herkese ulaştırabileceklerdi.

Ama geleceğe biraz daha dikkatli bakınca korkuyla titredim.

Kogu'ya benzer birini görüyordum çünkü. Belki de onun torunlarından biriydi. Bilgiye düşman olmuştu, gücünün elinden kayıp gitmesinden korkuyordu. Çizgileri, yaprakları, başkalarına yardımı olabilecek ne varsa yok etmeye çalışıyordu. Tüm kontrolu elinde tutmak, sahip olduklarını yalnızca kendisine saklamak istiyordu. Resimleri siliyor, yaprakları parçalıyor, bilgi dumanlarının dünyaya dağılmasını önlemeye çalışıyor, paylaşanları korkutuyor, karanlık mağaralara hapsediyor, hatta öldürüyordu.

Ne yapacağımı bilemedim. Geleceği kurtarmak için artık durmalı, Kogu'ya yardım etmekten vazgeçmeli miydim? Yoksa bilginin her zaman doğru yolu bulacağına inanıp yolumda yürümeli miydim?

Bilgiden vazgeçemedim ama kötü düşlerim de bitmedi. Hep başkalarına zarar veren insanları görmeye başladım. Önce taşlar ve sopalarla, sonra ateş toplarıyla, sonra gökten yağdırdıkları ölüm denizleriyle başkalarını kontrol etmeye çalışıyorlardı.

Bilgi bilime ulaşınca tehlike büyüyor muydu? Bugünümüzü kurtarırken geleceğimizi mi karartıyorduk?

Bilemedim. Ben yaşamının çoğunu mağarasında geçirmiş Bulgo tüm bunlara ne diyebilirdim ki? Yapabileceğimden çok fazlasını zaten yapmıştım. Artık insan yeni bir yola girmişti. Pek de iyi bitmeyebilecek bir yarışta toprağı, yağmurları, ağaçları, ekinleri, hayvanları, bulutları, suları, gökyüzündeki yıldızları kontrol etmeye çalışacak, başarılı oldukça kendine daha fazla tapacaktı. Sonra tüm yaptıklarını yapraklara işleyecek, bunlarla övünecekti. Ama tüm bunlara karşı çıkanlar da olacaktı. (1)

Yorgunluk içinde mağaranın bir köşesine çekilip uzandım. Kendi görevimi tamamlamıştım. Bundan sonrası torunlarımın işiydi.

....

Bilim insanı öyküyü sözcüklere aktarmayı tamamladı.

Eski Mısır'daki hiyerogliflerin tarihinin milattan 3000 yıl öncesine kadar uzandığını biliyordu. (2) Sümer yazıları 4000'lere, mağara resimleri 30 bin yıl ve daha öncesine uzanıyordu. (3) Ama böyle bir öyküye ulaşmak, Bulgo ve Kogu'yu tanımak gerçekten olağanüstüydü. Bulgo'nun öngördüğü gibi bunu dünyayla paylaşmalıydı.

Kısa bir süre sonra iletişim kanalları haberi evrenin tüm alıcılarına göndermeye başladı.

"İlk bilimkurgu öyküsü dünya gezegeninin Afrika kıtasındaki bir mağarada bulundu."

1. Mehmet Arat, Doğa'nın En Büyük Yanlışı: İnsan, http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
2. Attic Designs, The History of Hieroglyphics, http://www.ancient-egypt-online.com/history-of-hieroglyphics.html, 2008

3. The History of Writing, http://www.historian.net/hxwrite.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder