Köroğlu
bir zamanlar "Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu" demişti.
Hasan
Saim Özturhan bir yazısında 16. yüzyılda yaşayan Köroğlu'nun
"2001: Uzay Macerası" filmini izleyip insanoğlunun dört
milyon yıl önceki halini görse ne diyeceğini sormuş. (1)
Senaryosunu
Arthur C. Clark'ın yazıp daha sonra roman olarak yayınladığı
Stanley Kubrick'in bu filminin bilim kurgu sinemasında olduğu gibi
benim gözümde de özel bir yeri var. Yalnızca Hakan Bilge'nin
Sanatlog'daki yazısı bile yaklaşımın derinliği ve içeriğin
zenginliği hakkında bilgi vermeye yetiyor. (2)
Ama
bana bugün Köroğlu'nu hatırlatan, bir süredir dilime takılan
"Bilgisayar icat oldu" sözü.
Tüfek
icat oldu, mertlik bozuldu.
Bilgisayar
icat oldu, ne oldu?
Bilgi
yabancılaştı.
"Sanayi
devrimiyle emekte bir yabancılaşma olmuştu. El emeği, göz
nuruyla üretip eserine gururla bakan ustalar fabrikadaki makinelerin
arasında üretim hattının bir parçasına dönüşmüş,
mutsuzlaşmışlardı.
Günümüzde
de bilginin yabancılaşmasından söz edilebilir. Düşüncelerin,
geçmiş ve güncel tüm kaynaklardan çıkarılan verilerin,
süzülmüş ya da henüz işlenmemiş bilgilerin anlık olarak tüm
dünyaya dağılıp paylaşıldığı bir ortamda bunların eski
değerini taşıması beklenebilir mi?" (3)
Bilginin
kullanımındaki ve paylaşımındaki değişimleri inceleyenler
beşinci aşamada olduğumuzu söylüyorlar. Bunun sonuçlarının
henüz toplumsal iş biçimlerine ve yaşamlara yeterince
yansımadığını belirtiyorlar.
Ne
yazık ki bu düşüncenin kaynağını belirtemiyorum.
Sanırım
konuyla ilgili çalışmaları olan bir antropologun kitabıyla
ilgili yazıda görmüştüm. Daha sonra ulaşmak istediğimde tüm
çabalarıma karşın başaramadım. Çünkü ne yazının, ne de
yazarının adını hatırlıyordum. Yazarın kadın olması dışında
ek ipucu yoktu. Kavramla ve ilgili başlıklarla ilgili yaptığım
denemeler sonuç vermedi. Bulamadım.
İnanılmaz
arama motoru Google anahtar sözcük doğru olunca isteneni anında
buluyor. Üstelik ilk anda yanıt veremezse adeta buna sinirlenip
çalışmaya başlayan bir insan gibi robotlarını arşivine ve
taradığı sitelere bu kez özel bir amaçla, bilemediğini öğrenmek
için gönderiyor. Aynı aramayı birkaç gün sonra yaptığınızda
bütün sonuçlar karşınıza gelebiliyor.
Ama
seçtiğiniz başlangıç noktalarında belirgin bir eksik ya da
yanlış varsa çaresiz kalıyor. Henüz renkleri ve şekilleri,
kavramları insan beyni gibi karşılaştıramıyor. "Geçenlerde
İnternet'te dolaşırken okuduğum ilginç yazı kimindi?"
dediğinizde şaşırıp kalıyor. Oysa o sırada yanınızda bir
arkadaşınız olsa ve siz daha sonra sorsanız, ismi hatırlayamasa
bile neden söz ettiğinizi hemen anlayabilir.
Sözünü
ettiğim yazı bilginin toplumda paylaşım biçiminin değişimindeki
beş aşamayı konu alıyordu. İletişim çağına girilmesiyle
yaşamaya başladığımız sürecin sonuçlarının henüz tam
olarak alınmadığını, etkilerinin yaşamlara ve iş yapma
biçimlerine henüz tam olarak yansımadığını söylüyordu.
Aradığım
yazıyı bulamadım ama bir başkasını buldum.
Hillary
Wilder ve Sharmila Pixy Ferris bilgiyi bireysel ve toplumsal bir olgu
olarak tanımlıyor. (4)
Birey
için Plato'nun biçimlendirdiği gibi kanıtlarla doğrulanabilerek
inanılan gerçeklik olduğunu söylüyorlar. Toplum için de benzer
olarak bilgi evrenine ulaşabilen insanların çoğunluğunun geçerli
kabul ettiği ortak bilgi parçacıkları kümesi ve akıl tanımını
yapıyorlar.
Bir
bilgi parçası bilgi evrenine nasıl girer? Doğrulanabilecek bir
bilgi haline nasıl gelir? Bu soruların yanıtlarını arıyorlar.
İnsanların bilgiyi yaratması, sahiplenmesi, bunlara paylaşılmış
bilgi evrenlerinde inanması sırasında, sözlü İletişimden
baskıya ve son aşamada sayısal ağlara geçilmesi süreçlerinde
yaşanan kaymaları inceliyorlar. İletişim teknolojilerinin bilgi
evreninin evrimleşmesindeki etkilerini yalnızca zaman ve mekan
boyutunda bilginin paylaşılması olarak değil, bilginin
doğrulanabilirliğinin o bilgi üzerindeki otoriteyi ve paylaşım
biçimini etkilemesiyle de dikkate alıyorlar. Yazı öncesinden
iletişim çağına bilgi teknolojilerindeki değişimin bir özetini
veriyorlar.
Yazının
kendisi de wiki teknolojisiyle yazılmış. Okuyucuların da
incelemesi ve katkı vermesi isteniyormuş.
Bizler
burada ne yapıyoruz? Düşündüklerimizi, gördüklerimizi, tanık
olduklarımızı anında tüm dünyayla paylaşabilmek ne anlama
geliyor? Kısa bir mesaj olarak gönderilen tepkinin çığ gibi
büyüyüp milyonlara ulaşması mı şaşırtıcı, yoksa bu çağda
baskılarla, sansürle, yasakla, korkutarak insanların düşüncelerini
kendilerine saklamasını isteyenlerin bulunması mı?
Bilgi
eski değerini taşıyor mu? Yoksa nasıl değerlendireceğimizi
bilemediğimiz bir yükün altında ezilmeye mi başlıyoruz? En
yakınımızdaki insanı bile anlamayı beceremezken gezegeni
paylaşan milyonlarca insanın hepsine birden yakın olabileceğimizi
mi sanıyoruz? Bilgimizin henüz depremlerden ve fırtınalardan bizi
korumak bir yana, basit iş kazalarını bile önleyemediğini
görebiliyor muyuz? Bize yardım etmekten çok rakamlara boğduğunu,
büyüme, verimlilik artışı, yüksek performans kavramlarıyla
daha çok kazanıp tüketmeye hapsettiğini anlıyor muyuz? Tüm
yanıtları tuşların ucunda bulacağını sanmanın düşünme ve
araştırma isteğini körelttiğini, bir
sorunun
peşinde saatler harcayıp çözmenin güzelliğini
anlamsızlaştırdığını görebiliyor muyuz?
Bilgisayar
icat oldu, bilginin ve düşünmenin krallığı bitti mi? Artık
yalnızca tuşlara hızlı basmak, milyonlarca kişiyle yüzeysel
ilişkiler kurmak, insansızlaşan fabrikalarda üretilenleri
tüketmek, bilgiyi beyin makinesine beslenip hiçe dönüşen bir
hammadde olarak görmek mi var?
Bilmek
hala mutlu ediyor mu bizi?
1.
Hasan Saim Özturhan, Köroğlu ve Kubrick; sopa icad oldu mertlik
bozuldu, http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55879
2.
Hakan Bilge, Bir Stanley Kubrick Şaheseri: 2001,
http://www.sanatlog.com/sanat/bir-stanley-kubrick-saheseri-2001-a-space-odyssey-
2001-uzay-macerasi/
3.
Mehmet Arat, Bilginin Yabancılaşması,
http://blog.milliyet.com.tr/bilginin-yabancilasmasi/Blog/?BlogNo=356091
4.
Hilary Wilder and Sharmila Pixy Ferris, Communication technology and
the evolution of knowledge, http://hilarys-
wikispace.wikispaces.com/Current+Assembled+Version
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder