Teknoloji
geliştikçe iletişimin yolları kapanıyor mu, açılıyor mu?
Bir
zamanlar uzaklara mesajlar duman işaretleriyle, haber
güvercinleriyle, özel bir kodlamayla çalınan davullarla
gönderilirmiş.
Elektrikle
dünya değişmiş. Sinyallerin telin diğer ucuna anında
iletilebilmesi büyük heyecan yaratmış.
Avrupa
ve Amerika'nın telgrafla haberleşebilmesi için okyanusun içinden
binlerce kilometrelik bir kablo hattı yapılmış.
Ne
yazık ki onca çaba ve masrafa karşın bu kanal pek de fazla
kullanılmamış.
Manyetolu
telefon, radyo dalgaları, uydular derken küçücük cihazlarla
milyonlarca kişinin sürekli birbirine bağlandığı günlere
gelinmiş.
Telefon
çektiği ve kaçıp saklanmak için kapatılmadığı sürece
herkese, her yerde ulaşılabilir olmuş.
....
İnsanlar
arasındaki iletişimin en dolaysız ve hızlı yolu konuşmadır.
Düşüncelerimizi
başkalarına aktarırken sözcükleri kullanırız.
Sözcüklerin
istediklerimizi ve bildiklerimizi anlatan özlerinin yanında bir de
duygularımızı yansıtan biçimleri vardır.
Konuşurken
buna ritm eklenir. Bazen kulağımızı okşayan müzik, bazen
beynimize çakılan çivi olurlar.
Sözdeki
öz, ritmdeki cazla birleşir.
Bir
anda saran, etkileyen, tutsak eden, düşüncesi ve söylemiyle
içimize girip yerleşen bir haykırış yükselir.
Yalnızca
şarkılarda kalmaz ritm, sözün girdiği her yerde bir müzik de
bulunur.
Alıştığımız
notalarla çalınan ince ve duyarlı bir şarkı olmasa da her
söylenenin bir ritmi vardır.
İster
sloganlarla taşınsın, ister bilinen ya da yeni bir ritmik sazla
çalınsın, her söze eşlik eden bir çalgı bulunabilir.
Mitinglerde
görmeye başladığımız, bu yılki 1 Mayıs kutlamasında da
karşımıza çıkan davullu müzik ekipleri düşüncesi bir anlamda
yeni kapılar açıyor.
Sloganlar,
önemli bir isteği kısa ve akılda kalıcı bir sözcük dizisiyle
etkili biçimde iletmeyi amaçlar.
Söylenenin
anlamı kadar vurgulanış biçimi de önemlidir. Sesin yükselip
alçalması, yumuşaması, sertleşmesi, hızlanması, sakinleşmesi,
bu iniş çıkışların her biri ayrı bir duygunun anlamıyla
yüklüdür.
Ritm
sazlar bu yüzden insanı coşturur. Gerilim, öfke, korku da
yaratabilir. Bir düzen içinde birlikte hareket etmenin güvenini de
yaşatabilir.
....
İş
yaşamında çalışanlar arasındaki ortaklık duygusunu artırmak
için ritm saz çalışmaları yapıldığını duymuştum. Hem güzel
bir etkinliğe katılmanın rahatlığını ve mutluluğunu
yaşatıyor, hem de birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlıyormuş.
"Oynaya
oynaya okullu oldular" başlığı da benzer bir etkinin
öyküsünü anlatıyor. (1)
Derslerden
soğumuş, okuldan uzaklaşmış, karamsarlığa kapılmış
öğrencileri öğretmenleri darbuka, davul ve minderle yeniden
eğitime kazandırmış. (Buradaki minderin amacı stres atmak için
yumruklanması değil, projede ayrıca güreş çalışması da
varmış.)
Belediyenin
sağladığı sazlarla çalışan öğrenciler yeteneklerini
verdikleri bir konserde sergilemişler.
Bu
çalışmalara katılan çocukların okula ilgisi artmış.
....
Miting
alanlarındaki davullar yazdığım bir öyküye de girdi. Selim ile
Sima'nın buluştukları günde dinledikleri ritmle bitireyim.
"Sima,
canla başla ve büyük bir coşkuyla davullarını çalan yürüyüş
grubunu gösterdi. Ritmi bir süredir fark ediyordu ama nereden
geldiğine dikkat etmemişti. Bu da hoş bir seslenme biçimiydi.
Sözün bittiği yerde yükselip alçalan sesler kontrol edilmeye
çalışılan bir öfkeyi yansıtıyor, bir protestoya dönüşüyordu.
Gözünde dışlanan, ezilen, işsizliğe, yoksulluğa mahkum
edilenlerin davullarını alıp yönetenlere konser vermeye
gittikleri bir sahne canlandı. Önce sessiz tıkırtılarıyla
anlatmaya çalışıyorlardı. Meclis bahçesinde takım
elbiseleriyle dolaşanlar duyup anlamayınca tüm acılarını
bagetlere yükleyerek tüm güçleriyle, yeri göğü inleterek
çalmaya başlıyorlardı." (2)
Fısıltılar
duyulmuyorsa seslenmek, sözler dinlenmiyorsa haykırmak gerekebilir.
(1)
Son Dakika Gazetesi,
www.sondakikagazetesi.com/gazeteler/20120312gazete.pdf
(2)
Mehmet Arat, Mayıs Buluşmasının Ardından,
http://blog.milliyet.com.tr/mayis-bulusmasinin-ardindan/Blog/?BlogNo=362417
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder