"Esin
perisi az yetenek, bol emektir. Yeterince sabır gösterirseniz günün
birinde mutlaka sizi bulur. Yıllardır içinizde birikmiş olan
acılar, sevinçler, umutlar, umutsuzluklar, düş kırıklıkları,
bir zamanlar anlayamadığınız ne varsa hepsi gelip yerli yerine
oturur. İçinizi bir huzur kaplar. Yaşamanın, görevinizi yapmış
olmanın mutluluğuyla rahatlarsınız." (1)
Bir
parkta çalıların arasında yürürken bunları duyup anlamlı
buldu. Yine de o böyle ifade etmezdi. Dünyaya farklı bir genetik
dizilişle gelse belki şöyle diyebilirdi: "Esin Perisi
yeteneğin açtığı yola girip uzun ve acılı çabalarla harcanan
emeğin sonucunda hiç beklenmedik bir anda yıllardır beklenenleri
gözler, kulaklar, yürekler önüne seren bir ışık patlamasıdır."
Oysa ne esin perileri, ne de bu sözler onun dünyasına ait değildi.
Uzun
süredir gördükleri ona yalnızca acı veriyor, yaşamı gittikçe
daha anlamsız buluyordu. Ne olduğunu, nasıl uygulandığını
bilmese de üç temel sorun olduğunu görüyordu. Tarımsal üretimde
hormon kullanımı, değişik amaçlara yönelik kimyasallar ve
önceleri "Gidiyo, gidiyo" diye duyup "Nereye
gidiyorlar acaba?" diye düşündüğü genetiği değiştirilmiş
organizmalar. Bunların genetik mühendisliğince çeşitli teknikler
kullanarak kalıtımsal değişikliğe uğratılan canlılar olduğunu
kuşkusuz bilmiyordu. (2) Ama daha bol mısır bulup yiyebildiği
için mutluydu. Genetiği değiştirilmiş organizmaların kontrolü
için düşünülen anayasal önlemler (3) onu korkutmuştu. Üstelik
dünyada da epey tepki vardı. Bazı insanlar bu teknolojiye karşı
çıkıyor, yürüyüşler yapıyorlardı. (4)
Tümü
olmasa da insanların çoğu hayvanlara yakınlık duyuyordu. Bu ilgi
nereden geliyordu? Bir genç, "Dünyayı onlarla paylaştığımız,
yaşam zincirinin bir parçası oldukları, onların varlığına
saygı duyduğumuz için mi seviyoruz onları? Yoksa doğayı
acımasızca tüketen her etkinliğimizde olduğu gibi bunda da
bencilce bir yan mı var? Sesini çıkaramayan, bize karşı koyup
çıkarlarını dayatamayan, isteklerimizi yapmak dışında seçeneği
olmayan bu sıcak varlıkların efendisi olmak hoşumuza mı gidiyor?
Bir kedinin yüzündeki huzur veren yumuşaklıktan, mırıltılarını
dinlemekten, tüylerini okşamaktan hoşlanmamızın nedeni ne? Tek
yanlı bir sevgi, özel bir anlam, verilen ayrı bir değer mi bu,
yoksa doğanın onunla sunduğu canlı bir tabloya bakmanın
güzelliğini yaşamak, gözlerinde beliren anlamı doya doya
izlemek, aynı ortamı paylaşmak için mi yanımızda istiyoruz
onları?" diyerek bir dizi soru sıralamıştı. Bunların
arasında bir yanıt da var mıydı?
Doğanın
dengesinin bozulduğundan söz edildiğini çok duymuştu. Sonuçta
insanlar kısa dönemli çıkarları için doğaya zarar
veriyorlardı, her işi başkalarını ve geleceği umursamadan
yapıyorlardı. Her canlı gibi yaşamak, kendi türlerini korumak
istiyorlardı. Sorun güçlerinin pek artmış olmasıydı. Bu
gidişle dünyayı karartmaları işten bile değildi. Son zamanlarda
her yerin tuhaf bulutlarla kaplandığını, bazı sokak köpeklerinin
ve kedilerin de etkilendiğini görmüştü. İnsanların
acımasızlıkta sınır tanımadığını ona tanık olduğu acı
bir olay göstermişti. Çocuk yaşta iki genç birkaç ilköğretim
okulu öğrencisini evlerine dönerken bıçak zoruyla rehin
almışlardı. Harçlıklarını gasp etmiş, sünnetli olup
olmadıklarına bakmış, mekik ve şınav çektirip askeri eğitim
yaptırmışlardı. Bunları gördükçe insanların nasıl bu kadar
kötü olabildiğine şaşmış, iyice korkmuştu.
Yakınına
gelen bir köpekten uzaklaşmak için kanatlarını hafifçe çırparak
koştu. Korkulu çığlıklar attı. Yine de bir hayvan asla iki
ayağı üzerinde yürüyerek ellerindeki tuhaf aletlerle dünyayı
kasıp kavuran o canlılar kadar tehlikeli olamıyordu. (5) Onların
yaptıkları deneylerle dünyanın döngüsü değişiyordu. (6)
"İnsanlara
inanmıyorum" dedi kendi dilinde. Önüne atılmış mısır
tanelerini yine büyük bir iştahla gagalamaya başladı.
2.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Genetiği_değiştirilmiş_organizmalar
3.
GDO’ya karşı Anayasal önlem önerisi,
http://www.anayasa2011.com/?p=15491
4.
Dünya GDO'ya karşı yürüdü,
http://www.radikal.com.tr/dunya/dunya_gdoya_karsi_yurudu-1135068
5.
Mehmet Arat, Doğa'nın en büyük yanlışı: İnsan,
http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
6.
Etiketsizse Yemezler: GDO'lu yemle beslenen hayvanların ürünleri
etiketlensin,
http://www.greenpeace.org/turkey/tr/harekete-gec/yemezler/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder